Tanca Eczanesi

eczacımız

POSTED IN tanca eczanesİ 31 Aralık 2017

1 Şubat 1972’de Kırşehir’de doğdum.

19 Mayıs 1976 yılında İstanbul’a taşındık.

ilk ve ortaokulu Mühhittin Üstündağ Ortaokulunda,

liseyi Ataköy Lisesinde tamamladım.

1990 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesine kazandım.

Mezun olduktan sonra 1 yıl Rebul Eczanesinde çalıştım.

Askerlik sonrası 25 Nisan 1999 eczanemi Barbaros mahallesi Yeşil sokak’ta açtım.

11 Ekim 2003 yılında Barbaros mahallesi 19/2 sokak’ta,

Özel Medicine Hospital karşısındaki yere taşındım.

18 yıldan fazladır bu mahallede ve eczacılık sektöründe hizmet etmekteyim.

Tek isteğim,iyi bir eczacı ve iyi bir insan olabilmektir.

                                                       Ecz.Rıza Tarık Tanca

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

görevlerİmİz

POSTED IN tanca eczanesİ 13 Aralık 2014

–          Reçetede yer alan hazır ilaçları müşteriye sunar, ilaçların kullanımı hakkında müşteriye bilgi verir,

–          Reçetesiz satılan ilaçlar konusunda müşteriyi bilgilendirir,

–          Kendisi tarafından hazırlanması gerekli olan ilaçları, formüllerine uygun olarak hazırlar veya hazırlanmasını denetler,

–          İlaçları laboratuarlarda fiziksel,kimyasal ve mikrobiyolojik yönden kontrol eder,

–          Tıbbi veya diğer amaçlar için kullanılan toksin ve zehirli maddeleri hazırlar ve kurallarına göre dağıtımını yapar, bozulmaya karşı önlem alır,

–          Özel zehirli maddeleri içeren reçetelerin kayıtlarını tutar; veteriner ilaçları, tarım ilaçları, tuvalet ve kozmetik ürünlerin kullanılmaları konusunda önerilerde bulunur,

–          İlaçların araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde birinci derecede görev alır; ilaçların ve kozmetiklerin endüstriyel üretimini ve kalite kontrolünü planlar ve gerçekleştirir,

–          Eczane, ecza deposu gibi, ilaçların dağıtım ve satış zincirinde çalışan eczacılar ilaçlarla ilgili giriş belgesi, fatura, reçete gibi tüm kayıtları tutar. Özel zehirli maddeleri psikotrap ve uyuşturucu maddeleri içeren ilaçlarla ilgili tüm kayıtları tutar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

orta asya türklerİ dönemİ eczacılık

POSTED IN tanca eczanesİ 28 Şubat 2012

Orta Asya Türklerindeki hekimlik ve eczacılık hakkındaki bilgilerimiz çok azdır.Bu konu ile ilgili en önemli kaynağımız, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi hocalarından merhum Ord. Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat’ın 1930- 1932 yıllarında Berlin de yaptığı yayınlara dayanmaktadır. 

R.R.Aratın yaptığı çevirilere göre Türk- Uygur döneminde Orta Asyada ki eczacılık hakkındaki bilgilerimizi aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz. 

1- İlaç Şekilleri: Merhem, İnfüzyon, Dekoksiyon, Toz, Karışım, Usare, Macun, Hamur, Hap, Pastil, Süpposituvar. 

2- İlaç Hazırlama Teknikleri: Ateşe gömerek, kaynatma, kaynatarak köpük elde etme, gölgede kurutma, belli bir miktara kadar uçurma, sıcak külde pişirme, hafif ateşte ısıtma, yanmayı önlemek için sürekli karıştırma, maddeyi yakarak kül elde etmek

3- Aletler: Elek, havan, kaynatma kabı, ateş kabı, ağırlık ölçüleri, bakır kap, kaynatma kabı, süzme kabı, kıyma tahtası, değirmen, kaşık, kevgir, süzgeç, çanak, tava, keten torba

4- Ölçüler: Türk- Uygurlar kendilerine has ağırlık ve hacim ölçülerini kullanıyorlardı. İlaçların alınacak miktarları içinde, kaşık, bıçak ucu, mercimek kadar, büyük bir kap kadar, gibi terimler kullanmışlardır. 

5- Droglar: Bunlar bitkisel (60 kadar), hayvansal (70 kadar) ve anorganik (10 kadar) kökenli olmak üzere 3 grup altında toplanmaktadır. 

Burada dikkati çeken husus hayvansal kökenli drogların bitkisel kökenli olanlarından sayıca fazla olmasıdır. Halbuki aynı dönemde Avrupa ve Doğu ülkelerinde, bitkisel drogların miktarı hayvansal drogların miktarından çok daha fazladır. Bu vesile ile Türk – Uygurların hayvancılıkla olan yakın ilgisi ile açıklanabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

eczacılık tarİhİ

POSTED IN tanca eczanesİ 28 Şubat 2012

Tıp ve eczacılık tarihi kitaplarında Arap, Çin, Hint ve İran Tababet ve eczacılığı hakkında etraflı bilgiler bulunurken, Türk eczacılığı veya Türk Tababeti hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. Bunun başlıca nedeni bu konuya ait yayın ve materyal noksanlığı ve bu konuya ilgi duyan araştırmacıların azlığıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

osmanlı dönemİ eczacılık

POSTED IN tanca eczanesİ 28 Şubat 2012

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk ve Müslüman eczacıların adedi çok azdır. Bunun başlıca iki nedeni bulunmaktadır. Birinci neden, Türk ve İslamların eczacılığı esnaflık kabul ederek bu mesleğe itibar göstermemeleri, ikincisi ise ‘ Eczacılık stajı ‘ için çalışılacak eczane bulmanın zorluğudur. 1890 yıllarına kadar İstanbul’ da eczane sahiplerinin hemen tümü gayrimüslim idi. Bunlar yanlarına Müslüman çırak almayı kabul etmedikleri gibi, Müslümanlarda genç çocuklarını, çırak olarak, Gayrimüslim bir kişinin yanına göndermeyi arzu etmiyorlardı.

İlk Türk eczane sahiplerinden Ethem Pertevde çıraklık yaparak staj belgesi almak için bir eczane bulmakta güçlüklerle karşılaşmıştır. Sonunda amcası, zamanının tanınmış hekimlerinden Dr. Hacı Nafiz Paşanın ( 1839- 1929) araya girmesi ile mesele halledilmiştir.

Dr. Nafiz Paşa hükümet katında girişimlerde bulunarak Türk gençlerinin eczane stajlarını askeri ve sivil hastanelerin eczanelerinde yapabilmelerini sağlamış ve bu şekilde Türk gençleri de eczacı sınıfına girme olanağına kavuşmuşlardır.

Askeri Tıbbiye Mektebinden 1840, Sivil Tıbbiye Mektebinden 1870 yılından itibaren, az miktarda Türk ve Müslüman eczacı mezun olmuş ise de bunlar genellikle ordu ve devlet hastanelerinde görev almışlardır. Bu nedenle de şehirlerdeki özel eczaneler uzun süre yalnız yabancı uyruklu ve ya azınlıklardan olan eczacılar tarafından açılmış ve yönetilmiştir.

Türk eczacılar, İstanbulda özel eczahane açmaya 1888 yılından itibaren başlamışlardır. Bu yıl İstanbulda aşağıda isimleri yazılı, iki Türk eczacısı özel eczane sahibi bulunuyordu.

Ali Kadri: Kumkapı no: 29
Arif Kalfa: Avrat pazarı no: 78

1890 yılında İstanbulda yaklaşık olarak 265 eczane bulunuyordu. Bunlardan, aşağıda isimleri yazılı, yalnız 4 tanesi Türktür.

Eşref İbrahim: Kantarcılar no: 62
Hamdi, Ahmet: Zeyrek sokağı no: 1 , Unkapanı
Reşit Mehmet: Salma Tomruk
Sait Mustafa: Yeni mahalle no: 92, Hasköy

1885 nüfus sayımına göre İstanbulun nüfusu 873.565 kişidir. Buna göre bu dönemde İstanbulda yaklaşık 3300 kişiye bir eczane düşmektedir.

Aynı yıl Anadolu illerinde bulunan eczane sayısı söyledir.
Adana: 5, Ankara: 2, Bursa: 7, Diyarbakır: 8, Edirne: 7, Erzurum: 4, İzmir: 40, konya: 2 ve Trabzon: 3

10 yıl sonra, yani 1900 yıllarında, İstanbul’daki özel eczane sayısı 217 civarına düşmüştür. Bunlar arasında aşağıda isimleri yazılı, yalnız 10 eczanenin sahibi Türktür.

Ahmet Hamdi: vezneciler
Ali Haydar: bab-ı Ali caddesi no: 32
Ali Süreyya: Divan yolu no: 171
Beşir Kemal: Bahçekapı
Cemal Mehmet Kazım: Üsküdar İskele Cad.
Ethem Pertev: Aksaray no: 188
Hasan Rauf: Divanyolu
Mehmet Kazım: Beşiktaş İskele sokağı karşışı no: 90
Lütfi İbrahim: Pangaltı , Çayır cad.
Nüshet Ahmet: Divan yolu, no: 108

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

cumhurİyet dönemİ eczacılık

POSTED IN tanca eczanesİ 25 Şubat 2012

Cumhuriyetin ilk yıllarında Sıhhat Vekaleti ( Sağlık Bakanlığı ) müfettişliğine atanmış olan Ecz. İsmail Hakkı Yeşilyurt, 1924 yılında eczacılık ve eczanelerin durumunu söyle anlatmaktadır.

1924 yılı Ekim ayı başında, yani nundan tam 21 yıl önce ( sıhhat vekaleti ) müfettişliğine tayinin sırasında durum kısaca şu şekilde idi:

a- Ecza Ticarethaneleri: Mütareke yıllarında her müsaade isteyen esnafa birer Ecza Deposu ruhsatı verilmiş olup yalnız İstanbul’da 70 kadar Ecza Deposu vardı. Bunlardan yalnız 10 tanesi Muhteviyatı itibari ile Ecza Deposu na benziyor idise de, geri kalanı kirli bir şekilde ancak aktar dükkanına benziyor idi.

b- Eczaneler: İstanbul ve çevresinde bulunan eczanelerin sayısı 300 civarında idi. Bunlar bazı bölgelerde birbirine sıkışık olduğu gibi alışverişleri kıt ve dükkanları da hemen hemen boş bir vaziyette ve mali bakımdan acınacak bir halde idiler.

c- Galenik maddeler ve tıbbi müstahzarlar: Bunlardan galenik maddeler kodekse göre yapılmış ve oldukça muntazam bir halde idi. Yerli müstahzarların sayısı pek az olup bunlar ruhsatnameli idiler. Yabancı müstahzarlara gelince, bunlar gelişi güzel ve müsaadesiz girmiş olduklarından bunların ne formülleri belli ve de ne sayıları malum idi

d- Kontrol ve teftiş: O vakit yürürlükte olan 22 Recep 1277 ( 1861 ) tarihli ( Belediye ispenciyarlık nizamnamesi ) teftiş ve kontrolde esas olup çok eskiden yapılmış olan bu nizamnamenin mevzuatı mahdut ve zamanın ihtiyacını karşılamaktan çok uzak idi.

e- Meslekte iktisadi durum: Merhum Ethem Pertev ve Beşir Kemal gibi çalışkan birkaç meslekdaş bulunması ile beraber esaslı teşebbüslere girişmek için elde işe yarar bir sermaye de yok idi

Her alanda olduğu gibi, eczacılık alanında da Cumhuriyet dönemi ile birlikte, köklü değişiklikler olmuş ve Türk eczacılığının da çağın koşullarına uygun bir duruma gelebilmesi için her türlü gayret gösterilmiştir.

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında memleketimizde eczacılık, ecza ticareti, depoculuk ve ilaç ve galenik preperatlar yapımı büyük ölçüde azınlıklar ve yabancı uyruklu kişiler elinde veya kontrolünde idi.

Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi ve 1928 yılında uygulanan eczanelerin sınırlandırılması kararı, bu durumu Türklerin lehine çevirmiş ve azınlıklar tarafından yönetilen bir çok eczane, depo ve imalathane Türklerin idaresine geçmiştir.

Bu yeni dönemde Türk eczacısı sonsuz bir gayret, Türklerin bu alanda da başarılı olabileceği inancı, sabır ve özveri sonucu çağdaş eczacılık kurumları yaratarak bunları yönetmeyi başarmıştır.

Bu fedakar inkilap ( devrim ) nesli, bütün maddi ve manevi güçlüklere karşılık, bu gün iftahar duyduğumuz eczacılık müesseselerini kurarak memleket sağlığına hizmet etmişlerdir.

Bunların içinde Hüseyin Hüsnü Arsan, Kemal Atabay, Hasan Derman, Ferit Eczacıbaşı, M. Nevzat Pısak, Dr. İ. Ethem Ulugay, İsmail Hakkı Yeşilyurt gibi şöhretleri sayabiliriz.

Cumhuriyet Hükümeti, eczacılık öğretim kurumu olarak, Kadırga semtinde köhne bir konakta öğretim yapmaya çalışan bir kurum ( Eczacı Mekteb- i Alisi ) devr almıştır. Zamanın Mektep Müdürü Dr. Server Hilmi ( Büyükaksoy ) nin gayretleri ve Hükümet yardımları ile Eczacı Mektebine Beyazıt Meydanında bir bina sağlamış ve mektep 1926 yılında bu binaya taşınmıştır. 1933 reformu ile eczacılık öğretimin yüksek bir seviyede yapılabilmesi için Avrupadan öğretim üyeleri ( K. Bodendorf , C.H.Brieskorn, P. Duquenois, A. Heilbronn ve L. Rosenthaler ) getirilmiş olmasına karşılık öğretiminde istenen olanaklara ( yeterli bina, araştırma laboratuarı, apareyler ve öğretim elemanları gibi) sahip olunamamıştır. Bu nedenle Ecz. Prof. Dr. Sarım Çelebioğlu, 1950 yılından itibaren, eczacılık öğretiminin çağdaş düzeye erişebilmesinin ancak Eczacı okulu’nun Fakülte haline getirilmesi ile mümkün olacağı düşüncesini tekrar ortaya atmıştır.

Profesör Çelebioğlu, sonunda Okulun Fakülte haline getirilmesi için verdiği uğraşta başarılı olmuş ve bir süre Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi olarak çalışma mutluluğuna erişmiştir.

Eczacılık öğretim kurumunun Fakülte haline getirilmesinin yararlarını savunanlardan biride Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi Materia Medika ( İlaç bilgisi ) öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Suner olmuştur. Onun başarılı ve akıllı çalışmaları sayesinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Profesörler kurulu Ankarada bir Eczacılık Fakültesi açılması için karar almış ve bu karar uyarınca Türkiyenin İlk eczacılık Fakültesi olan Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, 1960 yılında öğretime başlamıştır. Bunu 1962 yılında İsatnbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi izlemiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

plasebo

POSTED IN tanca eczanesİ 21 Şubat 2012

Plasebo etkisi, farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir.

İlaç vücuda ağız, burun veya enfeksiyon yolu ile verilebilir.

Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın “işe yarayacak” ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Plasebo tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir yöne “insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme gücü”ne yöneliktir.

Tıbbi olarak kurtulma olasılığı zayıf görülen bir çok hasta, basitçe ölüm istatistiklerine girmekten bu güç sayesinde kurtulmuş, tıbbın çözüm bulamadığı kanserin tedavisinde çoğunlukla, yüksek moral ve iyileşme azmi olmuştur.

İşte plasebo yeterince azmi olmayan fakat tıbben tedavisi de bulunmayan hastalıkların “bu ilaç sana çok iyi gelecek ama senin de çabalaman lazım” sözleri ile pazarlanan çaresidir.

Bazı zamanlar ise hiçbir hastalığı bulunmayan ama doktor kapıları aşındıran “Hastalık Hastalarının” tek reçeteli ilacıdır.

Plasebo gayrı resmi yazışma dilinde ve halk arasında yararlı tıbbi içeriği bulunmadığını ifade etmek için bazen “şeker hapı” olarak da adlandırılır.